İsrail, İran Devrim Muhafızları'nın üst düzey komutanlarından Albay Hasan Seyyad Hodaei'nin de aralarında bulunduğu birçok İranlı üst düzey yetkiliye 22 Mayıs'ta suikast düzenlediğinden beri İran ve İsrail'in düşmanca söylemleri yoğunlaştı. Halkın İsrail'e karşı düşmanlığı İran için bir gurur meselesi olsa da, Tahran'ın İsrail topraklarında İsraillilere saldıramadığı için karşılık vermenin imkansız olacağı gerçeği İran'ın mücadele ettiği bir şey. Bunu telafi etmek için Tahran, bu savaşı üçüncü taraflara, en son Türkiye'ye taşımaya çalışıyor.
İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid'in İsraillilerin Türkiye'den ayrılması gerektiği açıklaması bu olaydan hemen sonra geldi. Bakan, Tahran'ın Türkiye'deki İsrailli turistleri kaçırıp öldürmeyi planladığını açıkladı – Türk makamları tarafından paylaşıldığı bildirilen istihbarat. İran, özellikle 10 eylemcinin ölümüne neden olan Mavi Marmara baskınından sonra son on yılda yaşanan stratejik bağları tarihsel olarak paylaşan Türkiye ile İsrail arasındaki yakınlaşma sürecini bozmak istediği için Türkiye'yi hedef olarak kullanmak stratejik bir tercihti.
Tahran ayrıca, ulusal güvenliği sınır ötesi operasyonlara bağlayarak uluslararası müdahalesini meşrulaştırmak istiyor - İran'daki mevcut ekonomik durgunluk sırasında daha fazla önem kazanan bir politika. Eğer başarılı olursa, Tahran'ın uluslararası arenada manevra yapacak önemli bir yeri olacak, zira askeri yetenekleri son yıllarda ün kazanmış İsrail gibi bir aktörü hala cezalandırabileceğini ya da en azından İsrail suikastlarına karşılık verebileceğini kanıtlayacak.
Son olarak İran, Suriye, Irak ve Azerbaycan gibi birçok uluslararası meseleye gelince karşı tarafta olan Ankara'yı rahatsız etmek istiyor. Dahası, yurt içinde İran, Türkiye'nin inşa ettiği barajın iklim değişikliğine neden olduğunu ve ülkede toz fırtınasına neden olduğunu iddia ediyor.
Değişen bölgesel dinamikler
İran'ın Türkiye ve İsrail'le olan gerginliğinin değişen bölgesel dinamiklerle ilgisi var. Mavi Marmara olayından bu yana bir ilişkiler ağı mevcut değil. Bu sürecin zamanlaması da ilginçtir. Türkiye, özellikle Donald Trump'ın ABD başkanlığı döneminde kurulan bölgesel düzende İran'a karşı durmadı Nitekim 2016-2020 yılları arasında Türkiye, İran ve Katar ile birlikte küresel İttifak'ın (Trump tarafından inşa edilen ve teşvik edilen) hedef kurulundaydı. Dolayısıyla Türkiye ve İran'ın bölgesel kutuplaşma konusunda da benzer kaygıları vardı. Ancak bölgede oluşan yeni denklemde İran ile Türkiye arasındaki ilişkiler gerildi. Özellikle Suriye'de Türkiye ve İran'ın daha fazla karşı karşıya geleceği tahmin edilebilir.
Rusya'nın Ukrayna savaşına öncelik vermesi nedeniyle Suriye'deki askeri varlığının azaltılması bölgede bir güç boşluğu yaratıyor. İran milislerini bu bölgelere yerleştirmeye oldukça istekli. Öte yandan Türkiye, Suriye'nin kuzeyindeki terör devleti projesine karşı çıkmaya kararlı olmaya devam ediyor ve bu iki farklı tahmin İran ile Türkiye arasındaki gerilimi artırıyor.